[HALİDİYE ŞEYHİNDEN ASEF HALET ÇELEBİ'YE VERİLMİŞ UNİK İCAZETNÂME] 1928 'El fakir el-hakir'ül-ibad Haydar' imzalı, Asef Halet Çelebi'ye şiir, musiki ve edebiyattaki muvaffakiyeti için verilen yazma icazetnâme
HAYDAR EFENDİ [Ali Haydar Gürbüzler], (İsmet Efendi Dergâhı'nın Nakşibendilik'in Halidiye koluna bağlı son şeyhi), (1870-1960).; ASAF [ASEF] HALET ÇELEBİ, (1907-1958)., El yazma, [İstanbul], Hicrî: 1347 = Milâdî: 1928.
Orijinal el yazması icazetnâme, Ali Haydar Gürbüzler tarafından yazılmış ve kendisinden "El fakir el-hakir'ül-ibad Haydar" ibaresiyle imzalı. 18x11,5 cm. Osmanlıca. "Huve" ile başlayan 8 satır, tek sayfa üzerinde. 20 Kasım 1928 tarihli. Arka yüzde "Mustafa" imzalı kısa bir kaside mevcut.
Metin: "Edîb-i Ruşen-zamir Asaf Halet bey efendi oğlumuza, haz-ı viran (?) imtihan(?)-ı hayat ve mehatıra(?) Mazhar-ı ihtiram oldukları daima görülmelidir ki herkes şevke gelsin de onların ? olmağa çalışsın. Saban (?) Asef Halet bey oğlumuzun anane-i(?) ilm u feng(?), şiir ve edebiyat ve musikiye intisabını gördüğümde kendisinin feyz ve kemalâtının azâdîyatını (?) cenab-ı feyyâz görmeden tezrii'(?) ve niyâz ile bu mahalli imza eylerim, fî 7 Cemaziyelevvel? Sene 1347 - fî 20 Teşrîn-i sânî sene 1928. El fakir el-hakir'ül-ibad, Haydar.".
Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Ahıskalı Haydar Efendi, Güneybatı Gürcistan’daki Ahıska’da (Ahaltshe) doğdu. Asıl adı Ali Haydar’dır. 1926’da Ankara İstiklâl Mahkemesi’ndeki sorgulaması sırasında altmış yaşında olduğunu belirtmesi dikkate alınarak 1866’da doğduğu söylenebilir. İki yaşında iken annesi, dört yaşında da babası Şerif Efendi vefat etti. İlk tahsilini o zaman Rusya’ya bağlı olan Ahıska’da yaptıktan sonra 1894’te Erzurum’a gidip Bakırcı Medresesi’nde bir süre ders gördü. Daha sonra İstanbul’a gitti ve Beyazıt dersiâmlarından Çarşambalı Hoca Ahmed Efendi’nin Fâtih Camii’ndeki derslerine devam ederek icâzet aldı (1901). Ders Vekâleti tarafından yapılan imtihanı kazanarak dersiâm oldu ve Fâtih Camii’nde ders vermeye başladı. 1905 yılında kendisine 95 kuruşluk müderrislik maaşı bağlandı. Bu yıllarda bir yandan da Mekteb-i Nüvvâb’a (bazı kaynaklarda Medresetü’l-kudât) devam ederek dördüncü sınıf şehadetnâmesi aldı (1906). 1909’da fetvahâne ikinci sınıf müsevvidliğine, ertesi yıl birinci sınıf müsevvidliğe yükseltildi. Yine aynı yıl İbtidâ-i Hâric Medresesi İstanbul müderrisliğine getirildi. 1914’te 400 kuruş maaşla Sahn Medresesi fıkıh müderrisliğine, ertesi yıl fetvahânede teşekkül eden Te’lîf-i Mesâil Heyeti reisliğine tayin edildi. Bu görevi esnasında Mecelle’yi tamamlamak için kurulan heyette görev alarak bu eserin “Kitâbü’l-Büyûʿ” ve “Kitâbü’l-İcâre” bölümlerinin hazırlanmasına katkıda bulundu. 1916-1919 ve 1922-1923 yılları arasında önce muhatap, daha sonra da başmuhatap olarak huzur derslerine katıldı. Medresedeki tahsil döneminde tasavvufa karşı olan Haydar Efendi, bir ramazan ayında cer için gittiği Bandırma’da Şeyh Bezzâz Ali Efendi’yle tanışarak kendisine intisap etmek istemiş, o da İstanbul’da Hacı Ahmed Efendi’ye gitmesini tavsiye etmiştir. Hacı Ahmed Efendi ise onu Topkapı’da ikamet eden Ali Efendi’ye göndermiştir. Cumhuriyet’in ilânından sonraki dönemi hapiste ve göz altında geçiren Haydar Efendi, İskilipli Mehmed Âtıf Efendi ile birlikte İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı.
Asaf Halet Çelebi, Türk şair. İlhamını Asya, tasavvuf ve dinler tarihinin ünlü kişilerinden, eski Doğu medeniyet ve masallarından alan egzotik şiirleriyle tanınmış cumhuriyet devri şairidir. Türk şiirinde modern-gelenekçi anlayışın temsilcisi kabul edilir. Kendisinden sonra gelen nesli soyut şiir anlayışının Türk Edebiyatı'ndaki ilk tanımlarını yaparak etkilemiştir. Divan ve Fars edebiyatı ile ilgili inceleme ve çevirileri vardır. Türk sanat müziği konusunda derin bir bilgisi olan sanatçı resim, müzik ve bilimle ilgili makaleler de yayımlamıştır.
Gençlik yıllarında divan edebiyatından etkilendi. On sekiz yaşlarına kadar aruz vezniyle klasik divan şiiri tarzında rubai ve gazeller yazdı; ancak bu şiirlerle o günkü edebiyat anlayışında bir yenilik yapılamayacağını anlayarak bundan vazgeçti. 1937'den sonra serbest ölçü kullanmaya ve Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı.
Yeni şiir akımının önde gelen dergilerinden Ses, Hamle, Sokak, Servet-i Fünun-Uyanış'ta ve Gün gazetesinde 1938-1941 yılları arasında ilk şiirleri yayınlandı. Bu şiirlerinde ergenlik çağına ait duygular, çocukluk, masallar ve tekerlemelerin gerçeküstü dünyası gibi temaları kullandı; soyut şiirin o dönemdeki tek temsilcisi oldu. İlk defa 1939 yılından itibaren yayımladığı ve kapalı garip ifadesiyle devrin şiir okuyucusunu yadırgatan yeni şiirleriyle edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. Şair, mensur şiir ya da şiirsel düz yazı olarak adlandırılabilecek bir tarzda da kalem denemelerine girişmiştir. İlk örneğini 1938 yılında yayımlanan "Kasap" ile verdiği bu tarzda sekiz metin yazdı.
Çelebi, 1940'tan sonraki Türk şiirine daha çok ses yankılanmaları yoluyla, İslam tasavvufu ile eski Doğu din ve kültürlerinden aldığı yeni tem ve motiflerle değişik bir söyleyiş getirdi. Bütün bir insanlık tarihinden izler taşıyan ve tadına varmak için ilgili tüm kültürlerden haberdar olmayı gerektiren şiirler yazdı. Hırsız, Trilobit ve Cüneyd adlı şiirlerinin Fransızca çevirileriyle birlikte 45 şiirin bulunduğu He'nin (1942) ardından aynı çizgide on şiirin yer aldığı Lamelif'i (1945) yayımladı.
1940'larda liberal hatta sosyalist kimlikli yayın organlarında yazıları yayımlanan Çelebi, özellikle haftalık Gün gazetesindeki yazılarında, dönemin başlıca tartışma konusu olan eski-yeni meselesini işledi; eski kuşakları oldukça sert ifadelerle yerdi. Doğulu sanatçılara yönelik incelemeleri ve kitap tanıtma yazıları yazdı. 1940-1942 yıllan arasında resim, müzik ve bilimle ilgili yazılar da kaleme aldı. 1942-1949 arasında yazılarına ara veren sanatçı, 1949’dan itibaren muhafazakâr dergilerde adını duyurmaya yöneldi. İlgisi Hint edebiyatına yöneldi ve işlediği konulara İslami cepheden bakmaya başladı.
Bütün şiirlerini topladığı ve daha önceki kitaplarında yer almayan sekiz şiiri içeren Om Mani Padme Hum (1953), 1953’te yayımlandı. Yeditepe (1950), İstanbul (1954-1956) ve Türk sanatı (1958) dergilerinde şiirlerini yayımlamayı sürdüren Asaf Halet, İstanbul dergisinde yayımladığı Benim Gözümle Şiir Davası (Temmuz-Aralık 1954) adlı altı makalede poetikasını açıkladı. Ses, imge, anlam ve düşünce olarak kültürler arası ve metinler arası bir nitelik taşıyan şiirleriyle Asaf Hâlet, Türk şiirinde "modern-gelenekçi" tavrın temsilcisi oldu.
İlk dönem eserlerinin ardından, şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden, toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile getiren şair, şiirin tıpkı hayatta olduğu gibi soyut araçlarla soyut bir dünya yarattığına inandı. Kendisinden sonra gelen nesli soyut şiir anlayışının Türk Edebiyatı'ndaki ilk tanımlarını yaparak etkiledi.
-- Türk edebiyatı Şiir Müzik Musıki Elyazması Koleksiyon Otograf Tasavvuf Sufizm Mistik şairler Şair.